18 Haziran 2012 Pazartesi

VAHŞİ ZEVKLER


“… Üçkâğıtçılık, kalleşlik, tuzağa düşürmek, pusu kurmak, çok sayıda kişinin bir kişiye, güçlünün zayıfa saldırısı, bütün bunlar kurbanlarının niteliklerinden bağımsız olarak kendiliğinden kötü eylemdir. … bütün bu kötü ve canice eylemler utanç duyulmadan, açıkça, savunmasız olan canlı varlıklara karşı yapılmaktadır, üstelik aynı şeyin insanlara karşı yapılmasına onay vermeyecek aynı insanlar tarafından.” Lev N. Tolstoy
Yukarıda ki başlık ve tırnak içindeki yazı TOLSTOY’un “Vahşi Zevkler” adlı kitabından alınmıştır.
Hayatımızın en önemli değişmezi yaşamın en önemli anlarının kayıt dışı yaşamışlığımızdır. İnsanın inanmadığı ama asıl kimliğini de ortaya koyduğu anları vardır. Ve bu anlar bir idole bir kahramana ”ulvi” bir amaca dayandırılır.
Sadece koşullar gereği sıradan vatandaşların birbirine bakıp da; birbirinde beğenmediği lider ekolü yerine bir kahraman türetmek zorundadırlar.
Bu kahraman türeyip ortaya çıkana kadar sıradan insan ”küçüklerini sevip,büyüklerini saymaktadır.”
Gözlerinizin önünden geçirin bakalım. kahraman ortaya çıktığı zaman ne ortaya çıkıyor?
Bir emir alan ve o emri yerine getirmek için başka insanların yaşam olanaklarına göz koyan bir başka talancı, pusucu insan ortaya çıkıyor.
Emrin ardına takılan zaaflı insan modeli zaaflı toplum modeline çıkıyor. Ve tüm bu kahraman arayışları insanoğlunun/kızının bir zaafla kendini kandırmasına ve sahte kahramanın da toplumu geriye taşıyan bir diktatöre dönüşmesine meydan vermektedir.
Bir lider arayışına giren toplum bilgi ve birikim sözcüklerini çok iyi değerlendirmesi gerekirken başka zamanlarda meydan vermeyeceği bu kişilere birden ”kahraman” gibi bir üst payeyi veriyor olması da o toplumun bilgi ve birikimli insanlarının ne derece altta ve beceriksiz olduğunun da göstergesidir.
Bir lider edasına bürünen sahte kahramanlardan korkun derim. kimse bir liderin koltuğuna oturduğunda lider olmuyor aslında. Liderin,gerçek toplumcu liderin asla bir koltuğu veya payesi olmuyor aslında.
Beğenmeyenler – maddi mal varlığı olarak – çok ama Albert Einstein’in bir koltuğu ve oturduğu bir malikanesi yoktu…
Bir faşisti yaratan o toplumun düşünürlerinin ne denli halktan kopuk yaşadığıdır.
Bu insanın insana ve insanlık kavramına vurduğu en büyük darbedir…
Ümit ATALAY EKMEKÇİ
umut_atalay_ekmekci@mynet.com