22 Mart 2012 Perşembe

BİSİKLET HIRSIZLARI


Bisiklet hırsızları bir sinema filmi ikinci dünya savaşı sonrası italyan halkının yaşadığı karmaşa ve zorlukları anlatmakla kalmayıp; katolik kuralları olan dinin insanlar üzerindeki etkisinide yüzümüze çarpıyor...

Yönetmenliğini Vittorio de Sica’nın yaptığı ve senaryosunu Cesare Zavattini’nin yazdığı “Bisiklet Hırsızları" (Ladri di Biciclette) Luigi Bartolini’nin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmıştır.


1948 yapımı film, sinema kuramları bağlamında ve özellikle İtalyan yeni-gerçekçiliği açısından temel bir manifestodur. Dünya sinemasının başyapıtlarından biri olan “Bisiklet Hırsızları”, yeni-gerçekçilik akımının temel prensiplerini bünyesinde taşımaktadır

“Bisiklet Hırsızları”nda savaş sonrası dönemde, Roma banliyölerinde yaşayan insanların dramına tanık olmaktayız. Lamberto Maggiorani’nin canlandırdığı Antonio Ricci, işsizdir ve bir işveren, bisikleti olan birine iş vereceğini duyurmuştur. Antonio, evdeki eşyaları satarak zar zor bir bisiklet edinir ve işe alınır.

Ancak bisikleti, yine yoksul bir genç tarafından çalınır ve Antonio işini kaybeder. Bir bisiklet, bir teneke parçası Antonio’nun ve ailesinin hayatını altüst etmeye yetmiştir.
Film, Antonio’nun kiliselerden batakhanelere ve yoksul mahallelere uzanan bir güzergâhta, çalınan bisikletini aramasıyla sürer ve Antonio’nun da başka birinin bisikletini çalmaya karar verip de başarısız oluşuyla sona erer. Bu haliyle film, klasik bir başlangıç ve finale sahip değildir, tarihsel çözümlemeleri kapsayan bir nitelik taşımaz, sıradan hayatlara ilişkin bir kesittir yalnızca. İzleyici her gün rastlayabileceği türden bir yaşanmışlıkla karşılaşmış, belki içsel bir acıyı kendi ruhunda da hissetmiş ve film bittiğinde yeniden yaşama dönmüştür.

Üzerine yoğunlaşacağı düşünsel bir yük edinmeyen izleyici, bir yaşamsallık düzleminden diğerine savrulur ve hissettikleri ele gelmeyen bir melankolidir aslında. İtalyan yeni-gerçekçiliği üretim ilişkilerine ve sınıf bilinci teorilerine temas etmez ve belki de eleştiriye uğradığı temel nokta burada yatmaktadır. “Bisiklet Hırsızları” toplumcu bir yapıt olmasına rağmen sol görüşlü eleştirmenlerin tepkisini çekmiştir. Eleştiriler, filmin, yoksul insanları sefil, aciz ve çıkarcı bir karakterle, patetik bir çirkinlikle betimlediği yönündedir. Acıklı ve melodramatik anlatı, yoksul halkın direnme ve dayanışma niteliklerini görmezden gelmektedir. Ancak yönetmen, bu etkiyi özellikle vurgulamış olabilir.

Sonuçta seçtiği anlatım tarzıyla savaşın yıkıma uğrattığı insan ruhunu betimlemeye çalıştığı için yönetmene hak verebiliriz.


Örneğin Antonio Ricci, bisikletini arayışı esnasında, tüm saygısına rağmen kilisenin altını üstüne getirmiş ve ayindeki huzuru bozmaktan kaçınmamıştır. Bu noktada yönetmenin tümüyle acıklı ve aciz bir yoksulluk metaforu kullandığını iddia etmenin haksızlık olduğunu söyleyebiliriz.

Günümüz toplumuna bu yeni gerçekçi sinemanın dilinin çok şey anlattığını düşünüyorum...


SUSUZ YAZ

Berlin Film Şenliği'nde (1964) Türk sinemasının ilk büyük zaferi: Metin Erksan, bu uluslararası şenlikte en iyi film seçilen Susuz Yaz'la büyük ödül Altın Ayı'yı kazandı.
Daha sonra bu başarı nedeniyle Turizm ve Tanıtma Bakanı A. İ. Göğüş, yaptığı bir basın toplantısında filme emeği geçen tüm sanatçılara armağanlar veriyor ve bu ilk filmindeki başarılı rolü için Türk Kadınlar Birliği tarafından Hülya Koçyiğit yılın kadın sanatçısı seçildi.
Hülya Koçyiğit'in sinemadaki ilk filmi ile bu başarıya ulaşması inanlılmaz bir tesadüftür.
Türkan Şoray'a teklif edilen rolü Türkan Sultan'ın bence mırın kırın etmesi sonucu genç oyuncu Hülya Koçyiğit'e verilmesiyle kaçırılan bir başarı ve tesadüfle gelen bir başka başarı öyküsüdür Susuz yaz...
Daha sonra Metin Erksan, Susuz Yaz'la Venedik Film Festivali "Merito Biennale"de bir ödül daha kazandı.

Türk toplumunun yaşadığı sorunlardır. Yazar NECATİ CUMALI kişilerin çatışma ve didişmeleri yoluyla bizi bu sorunlara götürmekte, çözüme hiç de gerek olmadığını, problemin çözümü de içinde barındırdığını olayların inceleniş ve aktarılışı sırasında gayet açık bir şekilde vermektedir: Çözüm eğitimdir.

Bu dava ve olaylar köyümüz ve köylümüz (bugün kentlimiz de buna dahil edilmeli) aydınlığa kavuşturulmadıkça sürüp gidecektir.

Hatta bugün "kentli" demekte bir hayli zorlandığımız şehirlilerimizin bir çoğu da ironik bir şekilde aynı kadere mahkum olmuştur. Eskiden cehalet yüzünden sadece kırsal kesimde karşılaşılması muhtemel bazı olaylar kentlere kadar gelip dayanmıştır.

 EGE YÖRESİNİN TOPRAK AÇMAZI VE SU DAVASININ ARKA YÜZÜNDE YATAN  SIRADIŞI CİNSELLİK

Susuz yaz filmi ise Ege yöresinde geçen sıradışı cinsel olayları işlemesiyle (eşcinsellik ve ensest) pek çok kişiyi rahatsız etmeyi başarmıştır. Hemen hemen iki çeyrek asır önce yazılmış ve eleştirilmiş olan konular ne gariptir ki hiç değişmeden bugün de karşımızda durmaktadır.
Bu bakımdan Necati Cumalı'nın öyküleri güncelliğini, gerçekliğini ve sıcaklığını yitirmeyen öykülerdir. Tüm zamanlarda okunabilecek bir başucu kitabı olma özelliğini taşımaktadır.

Su davası (Susuz Yaz), kız kaçırma (Öç), kabadayılık yoluyla para sızdırma (Dağlı ile Muharrem), boşanan kadının dramı (Gülsüm Kıza Ağıt) ve rüşvet, yolsuzluk, memleket kaynaklarını talan etme (Aksinin Biri) konuları hem köy hem kentlerimizde fazlasıyla yaşadığımız, alıştığımız ve iyice kanıksadığımız konulardır...

EVRİMLEŞMEYEN TOPLUM



Maymunlar Cehennemi filmini görmeyen var mı?

Şimdi çok iyi anlıyorum ki aslında gerçeklik bizim Hollywood yapımı bir bilim kurgu gibi yaşadığımız gerçeği...
Batı veya doğu emperyalistleri de bu maymunluğu içinde kaybolmakta...

Bunu da belirteyimki bizim göbeği şişkin maymunlarımız beni batı hayranı bir maymun yalakası sanmasın...
Çünkü o maymun başka bir maymunun biriktirdiği yiyecekle veya barınakla ilgilenip yaşamını sürdürüyor.
Maymun korktuğunda ne yapıyor?
Aşağıdaki tehlikeden kaçıyor yüksek barınağına.
Ağaç yerine gökdelene çıkıyor bu maymunda...
Başka bir dişi maymuna ipotek koyuyor. Neymiş baş kıllarını görmeyecekmiş... 
Ya da maymun o gözlerden tahrik oluyormuş...

Bak şu maymun en çok yiyecek toplamış yada başkalarının yiyeceklerine el koymuş maymuna liderlik vasfı biçiyor.

E diyor benim liderim daha çok maymunsu, daha güçlü ...

Güce tapınıyor maymun, itiraz eden maymun olursa sorarım sen müslüman yada sol görüşlü maymunsan kırk'da(1/40 ) bir zekatı verdin mi? 
Hayatı paylaştın mı? Ne biriktirdin?! MAYMUNLUĞUN SONU'' İnsan'' olmak ama'' Maymunu'' insan yapan bilime, sanata acıkmadın ki?

Sen hala durmadan bir muz yeme derdindesin!..