14 Haziran 2012 Perşembe

GODOT MESİH Mİ?


Samuel Beckett'in en bilindik ama en çözülmemiş tiyatro eseri. "Godot'u beklerken" insanlığın başına gelmeyen kalmadı.
Siz Godot'u beklerken "küçük kibritçi kız" soğuktan öldü.
Ölmeseydi kötü yola düşerdi. 
Tecrübeleri olanlar bilir,hayat dışarda en acımasız halde sürer ve biri sizin adınıza karar verir.
Zaman Godot'un gelme vaktidir. 
Ama Godot'un gelmeye niyeti yoktur.
İnsan için durum başkadır. 
Godot'u beklemek,Godot'un kendiyle-gerçekle-karşılaşmaktan daha kolaydır.
 Bu nedenle bir Mesih edasıyla zamana oynar insan. 
Ve zaman karşısında hükmen yenik olan insanlık yüce bir amaç edinir. 
Gelmiş ve tüm beklentileri karşılamış bir Godot buzdan kaplı bir kıta kadar soğuktur. 
Yaşamın amacı kalmaz. Beklenti ise mutlu ama ahmak insanlığımızı karşılar.
Çıkıp gelen bir Godot sıkıcıdır.
Uzaktan gelse bile çabuk usanılır. 
Cazibesi ve karizması biten bir Mesihtir.
Bu yüzyılda çıkagelen bir Godot insanlığa ne verecek ki, çaresiz kalakalır.
Kredi kartı borcunu zamanında yatır ey insan mı diyecek?
Kefil olma sefil olursun mu?
Godot veya Mesih,GOOGLE'den daha fazla ne bilebilir ki, insanlık çok daha aşmış olmayacak mı tüm bunları?
Bilmek acı kavramını,cehaletle kapatmak insanın en bilinen özelliği değil mi?

''Sevdiklerimizi zamana kurulmuş bir beklenti içinde çaresiz bırakıp öldürmek...''
 En iyi bildiğimiz aşağılama değil mi?
Yoksa Beckett'in Godot'u da ;
Sizin zamana yaydığınız ve geldiğinde soğuk pizza gibi yüzü meymenetsiz bir Mesih mi?

Ümit Atalay Ekmekçi


SUÇ VE CEZA

F.DOSTOYEVSKİ'nin neredeyse adıyla özdeşleşmiş eseri. 

Sergilemeyi düşündüğüm bir dünya klasiği daha Antalya'nın sanatta hele tiyatro gibi zor bir alanda ne önemli işler yaptığını göstermek amacındayım.
Eseri incelerken yakaladığım anekdotlar, detaylar var.
Okuyucular bunları bilmeliydi.


" Suç ve ceza" kavramıyla ilk ilgilenen Rus Dostoyevski değil elbet. 

Ama Dostoyevski'nin sevdiği bir isim; Alman yazar Johann Wolfgang von GOETHE de ilgilenmiş.

Suç'un büyüklüğü ne olursa olsun Ceza'nın büyük ve acımasızlığı karşısında küçük ve az önemli kalmasını ancak bir yazar sağlayabilirdi.


HUKUK VE İNSAN kavramını irdelerken cezanın suçu gölgede bırakan acımasızlığı karşısında hayrete düşüyorsunuz.


Dostoyevski'nin suça biçtiği bu ceza toplumu kendine getirmek için en anlamlı yolu seçmesi ise mükemmel.


Vicdan muhasebesi yapmak/ yaptırmak; yazarın,yönetmenin ve oyuncunun görevi.

Gelişmiş sandığımız insan ise gelişme yerine kötü oluşmuş toplumun kötü bir bireyi olarak karşımıza çıkıyor. Aldanan insan, aldatan toplum.


Sokrates ne demişti: Erdemleriniz olmazsa toplumunuz çürür.
Ama erdemsiz toplumda suç olmazsa iş olmaz.


Mahkemeler kapanır,yargı çalışanları işsiz kalmış olacaktır.
Üçüncü sayfa haberleri erdemli toplumda olmaz.


Ceza ise diri diri ölüme " SİBİRYA " soğuklarına sürülmektir.


Toplum içinde kalan kimsenin gitmediği bir yere gitmeye ve yaşamaya zorlanmak.
Raskolnikof'un suçu ne kadar kötüyse cezası da o kadar ağır.


Bakalım ve görelim daha hangi yakası açılmadık eserlerle sizi buluşturacağım.

MAKYAVELLİ

 BELKİ HERKES MAKYAVELLİ'NİN ÖLDÜĞÜNÜ SANIYOR;

Oysa,ruhu Alpler'in ötesine uçmuştu.
Guise öldüğü için Fransa'dan geldi,
Bu ülkeyi görmeye,dostlarıyla eğlenmeye.
Kimilerine adım iğrenç gelebilir;
Ama beni sevenler,korusunlar beni onların dillerinden.
Söylesinler onlara Makyavelli olduğumu;...


Yukarıda ki, MAKYAVELLİ proloğu C.MARLOWE'nın 1590 yılında yazdığı ve ancak 1632'de basılan Maltalı zengin yahudi adlı oyunundan alınmıştır.

Marlowe'nın sevdiğim bir eseridir.W.Sheakespeare'nın bile fazlasıyla esinlenerek(!) 
Venedik Taciri'ne çevrimlediği bu oyun aslında dönemimizin siyesetini çok net anlatmaktadır.

Ama Sheakespeare'nın fazlaca bir benzerlikte ki,Venedik taciri eserine daha farklı baktığımı onunda benzemekle birlikte günümüz siyasetine benzeşmeyen yönleri olduğunu vurgulamak da isterim.

Konumuz ise şudur: Makyavelli'nin (Maccavelli) kendiölüp ruhu uçan ülke ise bugün ; İngiltere değil Türkiye'dir.

Ve bu güzel ülkede Makyavelli'nin kurallarını uygulayan hemde fazlasıyla uygulayan politikacılar,belediye başkanları olduğu bilinsin.
Sağda veya solda yada ılımlı İslamda olağan kabul edilen asıl siyaset ve zihniyet budur.

Platon'un devletinden bugüne geriye kalan sadece güçlü bir aile zihniyeti (ailede sağda ve solda düzen tutmuş abiler,halalar,dayılar hep vardır.)ve küresel sermayenin devlet(cik)leri ve onun güçlü şirketleri vardır.

O Makyavellistlerin Atatürk'le,Atatürk'ün partisiyle,ilericilikle alakadar olmadığını sadece düzen adamları olduğunu söylemekten başka çaremizde kalmamıştır.

Yine o Makyavellistler ne milliyetçidir nede Türk-islamcı ; sadece Makyavelli'nin kuralalrı geçerlidir.

Neymiş diyenler için kısaca yazayım o kuralları: ''Giden-gelen ağamdır,giden gelen paşamdır.'' ''Dün dündür bugün bugündür.''
'' Biz beraat ettik.'' '' Bizi öldüremezsiniz.'' ''Soy meselesi,soy!''

Anlamadınız mı halen bir şey ?
-Anlarsınız,anlarsınız...

''Gelen ağamdır,giden paşam...''