İtalyan yeni gerçekçi sinemasının en önemli köşe başı filmlerinden birini yazmak istedim sizlere...
İtalya’nın farklı bölgelerinden farklı insanların gerçek yaşamlarını
anlatmayı şiar edinmiş Yeni Gerçekçilik akımında, Guiseppe De Santis
bize pirinç hikâyesi anlatıyor.
Pirinç! Kimi insanlar için bu bakliyat, alelâde bir tüketim nesnesi
olmaktan öte bir şeydir, hayattır. İşte bu insanlarla; pirinç tarlasında
çalışan kadınlarla filme giriş yapıyoruz.
Bu zorlu; dikkatli ve hızlı eller isteyen işi kadınlar üstleniyor, Anadolu’da da benzerlerini bildiğimiz üzere.
Filme girişten sonrasında bir kovalamaca, öğreniyoruz ki çok değerli bir
mücevher çalınmış ve hırsız neredeyse polisin avucunun içinde! Hırsız,
sevgilisine çalışmaya giden kadınlar arasında kaybolmasını salıklayıp
kolyeyi ona veriyor ve kaçıyor. İkiliye, onları başından beri izleyen
genç ve aklı bir karış havada olan Silvana katılıyor sonra, sonrasında
ise asker Marco.
Bundan sonrası ise özetle şudur; ön plandaki; seyircinin ilgisini canlı
tutacak aşk içeren bir macera hikâyesi ve asıl derdin de çizilen işçi
topluluğu portresi ile beraber anlatılması.
Eserin, akımın diğer filmlerinden geri kalır bir yanı yok. Hatta göz
ardı edilemeyecek kadar müthiş bir derinlik içeren zekâ dolu diyalogları
ile fazlası bile var. Özellikle Raf Vallone’nin canlandırdığı şair
ruhlu asker Marco’nun ağzından çıkan tüm sözler not alınası
göndermelerle dolu. “Yukarıdaki” insanlara özenen (meşhur olmak için
şehre kaçan köylü kızları misali) Silvana’nın Ingrid Bergman’ı andıran
güzelliği ve karakterin çalkantıları da akımın derdiyle paralel bir
doğrultuda ilerliyor.
Yani Acı Pirinç, Yeni Gerçekçilik akımı içerisinde özel bir yerde duruyor.
_ACI PİRİNÇ'den ''ACI TÜTÜN'' vurgusuyla (Necati CUMALI) -Türk sineması
ve edebiyatı hatta siyaseti (Bülent ECEVİT) olgusundan son derece
etkilenmiştir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder